31 Ekim 2010 Pazar

Billie Jean is not my lover!

     Oha lan aşık oldum ben yine.Fena halde hem de.Şimdi sana bir 9 günlük gelişmeleri anlatıcam, beynin şoolacak.Uzun olacak sanki bu yazı, neyse.
     Şimdi ben cafe&bar tarzı bir yerde çalışıyorum ya, hah işte orda canlı müzik oluyor.Bende de müzisyen fantazisi var resmen.Birşeyler çalabilen ve sesi güzel olan erkeklerden çok etkileniyorum.Neyse işte bu çocuk geldi, tanıştık falan filan.Ama bizim aramızda bir etkileşim var, bilirsin hatunlar hisseder.Böyle gözümün içine bakarak konuşuyor allahım diyorum sana geliyorum, çok tatlı lan.Neyse gecenin sonunda herkes gitti mekan çalışanları olarak hepimiz aynı masadayız o da yanımda oturuyor.Konservatuvarda okuyup harçlığına ek olsun diye burda çaldığını düşünmüştüm ama yine de bi sorayım dedim.Ne okuyorsun diye sorduğumda güldü.Meğer bizim Billie Jean; yazılım mühendisliği bitirmiş, üstüne çalışmış.Sonra içindeki müzik aşkına engel olamayıp opera-şan okumuş.Üstüne bir de yüksek lisans yapmış yine müzikle ilgili bir bölümde.Şimdi de ses mühendisliği üzerine doktora yapıyormuş.Ben orda şok tabi."Bi dakika ya sen bunları kaç yıla sığdırdın, oha sen kaç yaşındasın ya?" moduna girdim ben o an.Sonra öğrendim ki benden 13 yaş büyükmüş.Çüş dedim, oha dedim, yuh dedim.Çok küçük gösteriyor ya hayatta inanmazsın o yaşta olduğuna.Ben 21 falan sanmıştım açıkçası.O da benim 18 olduğumu duyunca şok geçirdi, o da 23-24 falan sanmış.Garip.
     Neyse çıktık bir mekandan Mona Lisa ile beraber, o gece o da gelmişti çalışmaya.Hadi dedim Mona Lisa'ya Cihangir'e gidelim(biliyorsun Cihangir-merdivenler fantazimi)Arkamızda da Billie Jean vardı, baktım beraber yürüyoruz.Ona da dedim sen de gel diye, benden kaçmaz tabi.Neyse işte geldi o da sabahladık orda.Bir muhabbet bir muhabbet.Ama hasta kaldım, şok oldum.Bu adam benim ruh eşimdi!Hatta ben herkesin dalga geçmesine rağmen kızım olursa adı Okyanus olsun derdim, Mavi olsun, Gece olsun derdim.Ve Billie Jean bana dedi ki ben kızım olursa adını Okyanus koyucam.Zöööönk dedim kitlendim orda, ardından Gece ne kadar güzel bir isim kız için diy mi dedi.Ben orda bayılıyordum, ölüyordum."Senden çocuğum olsun istiyorum, gözleri senin gibi baksın" diyecektim de Lilith dedim sakin ol, kendine gel, abartma sus.Öyle işte sonra o eve bıraktı bizi ve apartmandan içeri girer girmez Mona Lisa'ya "Ya ben aşık olduuuum" dedim.Çığlık atıcam atamıyorum, delirdim ama delirdim.
     Ertesi gün tekrar o çıktı, çıkışta bizim yollarımız kesişti yine.Cihangir'e gittik, bu sefer yalnızdık.Yine ruh eşim olduğunu kanıtlayan yüzlerde cümle kurdu bana.Ben anlattım, o anlattı.Hayal ettiğimiz mıçmıç olmayan, çok romantik olmayan, herşeyden önce birer arkadaş gibi olan falan filan bir sürü özelliği olan sevgili tanımı bile aynıydı, biz aynıydık.Neyse birkaç gün sonra geldi müşteri olarak, çıkışta yine beraberdik.Yine sabaha karşı ayrıldık, apartmanın önünde dakikalarca konuştuk.Bu hepinizin bildiği bir öpüşme kriziydi.Hani o an öpüşmeniz gerekir, böyledir bu.Ama öpüşmezsiniz ya.Aynen öyle oldu.Bu işte bir gariplik vardı, zaten telefon numaramı bile almamıştı.
     Yine çalıştığım yerde çaldığı bi gece bi hatun geldi.Billie Jean ile gayet ilgili, belli bunlar yakındı.Hatun bana malak malak bakıyor hatta Küçük Sırlar'daki Ayşegül'ün zehirli bakışlarından atıyordu.Derken ben eve gidiyorum diye çıktım, kapının önünde tuttu beni.Nerdesin, napıyorsun, ne zamandır burda çalışıyorsun, her gün geliyor musun, nerede oturuyorsun, neyle gidiyorsun gibi bir sürü sordu sordu.Metro dedim, taksi dedim.Her gece mi taksiyle gidiyorsun diye diretti.O an anladım, o hatun Billie Jean'in sevgilisiydi.Sorularından belliydi işte kızsal birşeydi bu, hatunlar anlar.Son sorusuna "Hayır canım her gece Billie Jean bırakıyor beni eve, sonra da sevişiyoruz işte." demek isterdim.Onu haketmişti ama ne hikmetse asilliğimi bozmadım cevap verdim teker teker.Sonra bana çok yapay olduğumu biraz doğal olmam gerektiğini çok makyaj yaptığımı falan söyledi ki benim makyajım göz kaleminden ibarettir.Ruj, eyeliner falan kullanırım bazen ama o da kırk yılın başı yani.Hatunun cildi bozuktu biraz sanırım benim cildimde makyaj var sandı bundan bahsediyordu.Çözemedim açıkçası.Sonra kaç yaşındasın dedi, dedim 18.Aaa küçükmüşsün sen ya ayakları yaptı, ben 25 yaşındayım dedi.
     Ama hatunu gör iğrenç resmen.Kısacık birşey, zayıf bir de.Vücudu 10 yaşında gibi suratı 40 yaşında gibi.Acayip bi negatif elektriği var, yılan gibi suratı.Bir de esmer tene boya sarı saçlar.Üff midem bulandı resmen.Hayır bir de Billie Jean bana bi hatunda en çok kalçaya önem verdiğini söylemişti, hatta kalçamın çok güzel olduğunu söylemişti ahh ahh.Neyse bu kızda ne kalça ne göğüs ne vücut hiççbirşey yok.A yavrucum sen ne buluyorsun bu hatunda diyecektim de, sustum
     Neyse bu hatun 2 gün önce Billie Jean'in çaldığı gece tekrar geldi.Bana yine kötü kötü bakıyor, hatta Billie Jean şarkı söylemem için beni sahneye çağırdığında hatunun gözlerinden ateş çıktı, ben gördüm bunu.Bütün gece pis pis bakmalar, bana bakarak Billie Jean'e sarılmalar falan filan.Lan dedim 25 yaşındasın ama 15 yaşında ergen tribine giriyorsun şuan, ne iş?Neyse işte ben çıktım sonra, bu sefer yalnızdım.
     Gelelim dün geceyeeee.Sevgilisi olduğunu alenen öğrendim artık, bu yüzden bakmayı kestim Billie Jean'e.Hiçç tavır yapmadım, o eski sıcaklığımla konuştum ama bakmayı kestim.Sonra yanımda geldi.Lilith dedi, baktım.Birşey demedi, baktı bir süre.Sonra "Ara sıra bak bana da moralim yerine gelsin." dedi ve gitti.Şok oldum.Davranışları bana aşık olmuş gibiydi, ama sevgilisi vardı.Sevgilisi olmasa bile sanırım bana aşık olmamıştı.Ama öyle davranıyordu.Tüm amacı benimle yatmak olsa benimle sohbet ederek saatler geçirmezdi, her eve bırakşında kapıdan dönüp gitmezdi.Bir kez olsun hamle yapardı eve gelmek için.Ama yapmamıştı hiçç.Delirecektim artık bu belirsizlikten.Ama ne yalan söyleyeyim psikopatça da hoşuma gidiyordu.
     Dün gece yine beraberdik.O bana tantuni ısmarladı, ben ona waffle ısmarladım.Şiştik resmen.Sonra sevgilisinden konuştuk, ona kızın beni nasıl sorguya çektiğini anlattım.İnanamadı, şok oldu.Benden sevgilisi adına özür diledi, o kadar utanmıştı ki sevgilisinden gözlerinde gördüm bunu.Kötü oldu nasıl anlatamam.Hep böyle dedi, çok kıskançmış hatun böyleymiş hep.Ayrıca beni de biliyor az çok Billie Jean, ona neden karşılık vermediğimi neden nezaketle sorularını cevapladığımı sordu.Sen varsın dedim, senin sevgilin sonuçta dedim.Olay çıkarmaya gerek yok, o onun basitliğiydi seviyesine inmedim dedim.Billie Jean o an olgunluğuma hayran kaldı, çok olgun hareket etmişsin dedi.Haklısın, onun seviyesine inmemişsin dedi.Benim evin önüne geldik, hala sevgilisini konuşuyorduk.Aynı benim eski ilişkime benziyordu.Billie Jean nasıl benim ruh eşimse, onun sevgilisi ve benim kıskanç psikopat eski sevgilim de ruh eşiydi.Billie Jean ve ben gibi sosyal sıcak insanların diğer insanlarla iletişimini kıskanan iki salaktı ikisi de.Üzülme dedim Billie Jean'e, sizin aşamalarınızı yaşadık biz.Sevgiyle olmuyor, sevgiyi öldürüyor bunlar dedim.Haklısın dedi.İnsan başkalarına yöneliyor, sevgilinin senden ne kadar uzak ve ne kadar farklı olduğunu gördükçe etrafındaki sana yakın ve senin gibi olan insanları keşfediyorsun dedim.Gülümsedi, haklısın dedi.Bahsettiğim o kişi bendim, dedim ya blog biz ruh eşiydik.
     Hala kapının önündeydik."Sana kötü şeyler yapmıycam merak etme istersen gel bana sıcak birşeyler içeriz donucaz yoksa burda" dedim.Güldü, girdik içeri.Sohbet ettik yine, evimi çok beğendi.Saat sabah 7'ye geliyordu.Yatağımda sızdı resmen.Uyandırmaya çalıştım, uyanmadı.Kalk dedim donucaksın bari yorganın içine gir.Açtı yorganı girdi yatağa ama üstünü örtmeden sızdı yine.Ben örttüm üstünü, o an o kadar tatlıydı ki kalbim hızlandı böyle anlatamam, çok tatlıydı işte.
     Tam kapıdan çıkıyordum Lilith dedi, efendim dedim.Birşey demedi.Korkarsan eğer ben yan odadayım seslenirsin tamam mı dedim güldüm.Lilith dedi, efendim dedim.Korktum dedi.Daha şimdiden mi dedim, güldüm.Bariz bir yanına çağırmaydı bu.Evet onunla uyumak isterdim çok, ama yapmadım.Neden bilmiyorum ama yapmadım, gittim yan odaya.Bir ara kalkıp uyurken seyrettim onu, harbiden çok tatlıydı.Tamam dedim Lilith, yine aşık oldun sen.Uyudum sonra.
     O uyandırdı beni.Eğer şimdi gitmezsem akşama kadar uyurum burda dedi, güldü.Giderken öptük birbirimizi.Yanaktan tabi, arkadaşça.Aman ne arkadaşça!Ama o zamana kadar ayrılırken öper ya insanlar birbirlerini, o bile olmamıştı.İlkti bu.Elini bile sıkmamıştım, tanıştımız zaman haricinde.
     Neyse işte gitti sonra.Yatağıma gittim, hala sıcacıktı.Onun sıcaklığıydı.Hatta onun kokusu vardı.Uyudum.Uyandığımda herşeyi bir rüya sandım.Gerçek değil dedim, ta ki yastıkta kalan kokusu burnuma gelene kadar.   :)

22 Ekim 2010 Cuma

Ev Arkadaşı kavgaları vol.256853

     Sana ev arkadaşımdan bahsettim mi hiçç?Hayır.Sıkı dur öyleyse, bu yazıda baya bi bahsedicem...Aslında iyi aramız ama bazrn fena doluyorum, bu yazı da taşma anı olucak sanırım.Blogtaki adı Audrey olsun.
    Ev arkadaşı iyidir, seni kiranın yarısından kurtarır, evde senden başka nefes alan birinin daha olması güven verir falan filan.Başta herşey çok güzel başlar.Her yakın kız arkadaş üniversitede aynı evde kalma hayalleri kurar.Sen yemek yaparsın ben bulaşık yıkarım der, dalar işte öyle hayallere bilirsiniz.Ama hayaller öyle olmaz.Neyse bu kadar olgusal konu yeter, gelelim benim olayıma.
     Audrey ile ilkokuldan beri tanışıyorum, babası da öğretmenimdi hatta çok severdim.Kız benim kafadan gibi hafif uçuk duruyordu zaten karşıdan bakınca, tamam dedim olur.Ee bir de aynı bölümdeyiz, oha dedim süper.Ama anladım ki o kadar süper değilmiş, neden mi?
     Bu yazıyı yazmamın nedeni; cumartesi arkadaşlarım bize gelecek diye alıp şimdiden dolaba koyduğum carte dor'un yarısını yenmiş bulmam...Şimdi deme ama alt tarafı 5-10 liralık şey diye, önemli olan düşünmek yavrum.Ben geçen ay arkadaşlarım gelecek diye yaptığım tatlının toz şekerini bile kendi cebimden aldıysam, ortak hesaba dahil etmediysem o da bunu düşünmeliydi bence.Ya biz bu dondurmayı almadık beraber, gökten zembille inmedi ya herhalde Lilith almıştır demeliydi.Gerçi maşallah demiş ve afiyetle yemiş.Hayır olay cidden yemesi değil ama gecenin 2sinde işten geliyorsun eve acayip yorulmuşsun dolabı açıyorsun ve manzara bu...Ben çıldırmayayım da kimler çıldırsın lan.Gerçi halası vardı bilmiyordur kadın belki o yemiştir ama cidden delirdim o gece.
     Ben evi kedi besleme hayalleriyle tuttum, hayvanlara özellikle kedilere bayılırım.Evle ilgili en büyük hayalim kedi beslemekti, Audrey istemiyor diye besleyemiyorum.Param yok şu öğrenci halimle işe başladım, bildiğin menopozlu teyzelerin "ay yazık hem çalışıyor hem okuyor" dediği zavallı öğrenci sıfatındayım.Neden?çünkü paraya ihtiyacım var.Ama Audrey evimizin boş odasına 3. kişiyi kabul etmiyor.Halbuki bu beni aylık 200-250 liradan kurtaracak ve bu para maddi seviyesi normal olan bir öğrenci için küçümsenecek birşey değil.Dur daha bitmedi, abartmıyorum 2 günde bir çamaşır yıkıyor.Bunun nedenini hala çözemedim.Ama normali bu olmasa gerek.
     Oradan bakınca nasıl görünüyor bu sorunlar bilmiyorum ama üst üste gelince acayip büyüyor..Ne o kafa denkliği, ne yapayalnız olduğun İstanbul'da aynı şehirden geldiğin bir insanla birlikte yaşamanın sevinci, ne oturup kızkıza yapılan dedikodunun tadı...Hiççbirşeyi görmüyor gözün blog.
     Böyle işte blog...Şimdi gidip uyumalıyım.Yarın okula, oradan da işe geçicem.Malum, para lazım.Hayırsız baban beş kuruş göndermezse, ananenin emekli maaşıyla yaşamaya çalışırsan ha bir de durumu bilen ev arkadaşına 3. kişiyi alalım diye yalvarmana rağmen resti çekerse sana başka yolu yok, eşek gibi çalışacaksın.Gerçi tamam ananemden gelen parayla rahat rahat yaşıyorum ama ben gezmeyi tozmayı giyinmeyi süslenmeyi seven bir insanım.Haliyle bunlar için de ayrı bir bütçe lazım.Onu bunu bırak da cafenin kapısının önünde "merhaba canlı müzik var bu akşam, girmek ister misiniz?" diyenleri terslemeyin olur mu?çok koyuyor lan.

17 Ekim 2010 Pazar

Geceye Günaydın Diyelim

     Dün gece yine canım sıkıldı saat de 11 olmuş, ev arkadaşım kapıyı kitlemiş falan filan.Mona Lisa var benim yanımda da, en yakın arkadaşım olur kendisi.Hadi dedim çıkalım dışarı.O da benim hadi dememi bekliyordu herhalde, bir baktım 15 dk sonra yoldaydık.Taksime'e gidiyorduk tabiki de, ee bi İstiklal yapmadan olmazdı.Düşündüm de blog Taksim'e gidip de İstiklal'i yürümeden döndüğüm olmadı hiçç.Yağmur, çamur, hastalık, yorgunluk vs vs nolursa olsun İsitklal'e ayak bastım..
     Neyse işte dedim Mona Lisa'ya gel hadi Cihangir'e.Yolda "Malatyalı Dayı" adını taktığımız tekel bayiinden biralarımızı, çerezlerimizı, -istemeye istemeye söylüyorum- sigaralarımızı(başlamamaya hala direniyorum) aldıktan sonra koyulduk yola.Benim ev göründü ufukta(bak nasıl sahiplendim hemen) ben hemen rahatladım tabi.Neyse işte çimlere oturduk ıslak falan demeden.Sonra birkaç köpek geldi onları sevdik, sonra sahibiyle oturduk.Düzgün bir adama benziyordu, gece boyunca hiçç asılmadı, çok ilginçti bu.Bize bira falan aldı sağolsun.Tek sorun, bütün gece Demet Akalın şarkıları söylemesiydi.
     Sonra Erol abi geldi.Mona Lisa ile ikimiz kalmıştık koca parkta.Gitgide bize yaklaşan, sürekli elindeki torbayı soluyan yırtık giysili o adamı görünce korkmuştuk."Korkmayın, ısırmam." dedi bize.Biber gazıma davranmıştım ben hemen.Neyse sonra muhabbet ettik.Çok dertliydi Erol abi, eşi terketmiş onu.Kızı varmış göremiyormuş uzun süredir.Acıdım.Nerede yaşadığını sorduğumda, "Burada" dedi.Evi yoktu.Sonra şarkı söyledim ben onlara, saatlerce söyledim.Beraber söyledik sonra.Eğer dün gece oradaysanız, evet o şarkılar bizden geliyordu.
     Güneşin doğuşunu görmeye kararlıydık.Yağmur yağdı bi ara, herkes gitti.Biz kaldık yine.Islanmak bile güzeldi orada.Gerçi ıslanmak her yerde güzeldir de, ne bileyim öyle işte.Sonra ben Gizem'le konuştum.Her insan gibi ölenlerin gökyüzünde olduğuna inanırcasına gökyüzüne bakarak söyledim o şarkıyı Gizem'e.
     Güneş doğdu, biz de geri dönelim dedik.Ben tüm gece "geceye günaydım diyelim" diye sayıklamıştım.Sonra bi karar verdik Mona Lisa ile.Düşündük de burada kimse birbirine "Günaydın" demiyordu, birbirini tanıyan insanlar bile...Yolda karşımıza çıkan herkese günaydın dedik, herkese.Çöpçüye de, sarhoşa da, Avrasya Maratonu'na gidenlere de hatta bize salak salak bakan tiki kızlara bile.Herkese.Şaşırdı insanların çoğu, ama hepsi gülümsedi(tiki kızlar hariç)
     Sonra gitar çalan birilerini gördük, oturup şarkı söyledik onlarla da.Güzeldi.Kimse tanımıyordu birbirini, herkes orada tanışmıştı.Ama öyle sıcaktı ki ortam.Müziğin gücü buydu belki de.50 yaşında bir teyze bile bizimle şarkı söyledi.Cidden çok keyifliydi.
     Eve dönelim dedik artık, geri dönerken de herkese günaydın dedik.Evet 7-8 sularında Taksim'deyseniz ve günaydın dediyse size bi kız, o bendim işte.Günaydınnnnnn :)


not: çalıntı başlık.her ne kadar Teoman yazmış olsa da tüm gece "geceye günaydın diyelim" diye sayıklamama neden olan; sahip olduğu başlıktan ötürü D. nin son yazısıdır, ondan çaldım yani.Bilginize.

11 Ekim 2010 Pazartesi

Karmaşık

     Çok karıştım, belki de o kadar netim ki o yüzden karmaşık geliyor etraf bana, bilmiyorum.Herşey çok garip gelişiyor, hiçç klasik dizi senaryoları gibi yaşamıyorum artık.Esas kızla esas oğlan birleşemiyor, diziye yardımcı erkek oyuncular katılıyor, esas oğlan bir önceki dizisinden kopamıyor.Ha bir de çok dengesiz bu esas oğlan ama boşuna Med-cezir demedim ona diy mi?
     Med-cezir'le fena koptuk blog, eskiden çalan her telefonumda "öff gene mi Med-cezir arıyor seni ya" derdi ev arkadaşım.Bakmazdım bile kim arıyor diye, o arardı hep beni.Şimdi mi?Şimdi onun araması umudu hiçç oldu, o kadar hiçç oldu ki çalan her telefonda "acaba o mu?" heyecanına kapılmayayım diye ona özel zil sesi atadım.Bizi anlatan o şarkı çalıyor, Malt-Olmaz...Aramıyorum, aranmıyorum.Falan filan.
    Med-cezir'in de bulunduğu arkadaş ortamında o başka biriyle gayet derin bir muhabbet ederken, yanımda oturan en yakın arkadaşıma "Kızım bizim bölümde bir çocuk var rastalı falan çok iyi birisi ya onların arkadaş grubuyla takılıyorum artık" dedim kısık bir sesle.Med-cezir hemen muhabbeti kesip "Sen de hep ibneleri bul zaten böyle!" dedi.O an ona "Sensin ibne, yeterince erkek olsaydın seviştikten sonra beni mal gibi ortada bırakmazdın!Hele böyle hiççbir şey olmamış gibi arkadaş ortamında gayet normal bir şekilde oturup muhabbet etmezdin benimle!" demek isterdim.Ama güldüm sadece.Evet tam anlamıyla sevişmemiştik aslında.Ama hiçç arkadaşça şeyler yaşamadık biz o gece.Ha ben o sarhoşluğa rağmen onu durdurmasaydım devamı gelecekti tabi.
     Neyse işte o kadar karmaşığım ki blog; o kadar karmaşığım işte..

10 Ekim 2010 Pazar

Tepkisiz

     Vücudum kaybetti sanırım birşeylerini.Olası gerçekleşen olaylar bile olmuyor artık, garip düşüncelerdeyim.Sarhoş olamadım geçen gün, yeteri kadar içmiştim üstelik.Haklısıni herkesin yeteri kadar anlayışı farklıdır ama benim 4-5 birayla beynim sulanmaya başlardı.Ama gel gelelim geçen gece 2 tekila shot ve 8 bardak vişne-votka üzerine dudaklarımın uyuştuğunu bile hissedemedim, ensemden beynime doğru bir uyuşukluk bile olmadı.
     Vücudum tepkisizdi artık, 4-5 birada kusarken o kadar içkiye rağmen midem dahi bulanmadı.Sonraki gün tüm boyunca birşey yemedim, hatta su bile içmedim doğru düzgün.Evet, acıkmadım bile.Sonra da 2 tabak bezelye, 1 tabak pilav, 1 tabak yoğurt, yarım ekmek, 4 gofret, 2 paket çerez, 2 bardak elma suyu, 3 bardak ice tea, 1 paket jelibon, 2 halley, 2 tabak dondurma, krem karamel, kek ve daha hatırlayamadığım bir sürü şey yedim.Vücudum o kadar tepkisizdi ki daha da yiyebilirdim.
     Hastaydım birkaç gün önce, deli gibi ateşim vardı.Boğazım şiş, burnum tıkalı ve sürekli hapşırıyordum.Düzenli ilaç bile kullanmaya başlamıştım yani o derece, ki bu benim için büyük başarıdır.Ama yine geçen gece deli gibi ıslandım, öyle böyle değil ama.Hani donuma kadar ıslandım derler ya, deyim olarak değil cidden donuma kadar ıslandım.Aynı gece 3 kez kuruyup 3 kez tekrar ıslandım.Hep üzerimde kurudu kıyafetlerim.Ertesi sabah zatürre olmayı beklerken burnumun açıldığını ve artık hiçç hapşırmadığımı farkettim.Vücudum onca şeye rağmen yine tepki vermemişti.Oysa hafiften yağmur çiselese bile benim başım ağrırdı hemen.
     Noluyor bana?Günde 5 saat uyku ciddi ciddi yeterken 13 saat uyudum bugün, arkadaşım uyandırmasa daha da uyurdum sanırım hiçç uyanıcak gibi değildim.Çok garip, yıllarca uyuma deseler uyumadan durabilirmişim gibi geliyor şuan, ama 5 dk sonra uyumuş olacaksın deseler ona da tamam derim.
     Bence bu kadarı fazla.

6 Ekim 2010 Çarşamba

Artık "kendi" evim var

     Uzun süredir yazamadım, blogger kariyerim başlamadan bitecek sandım.Zaten 2-3 izleyicim var bloga başlar başlamaz da ara verince tamam dedim bitti bu blog işi.Ama yıkılmadım ayaktayım falan filan.
     Öyle modlardayım ki anlatamam.Kah Anadolu'dan İstanbul'a yeni gelip Haydarpaşa'nın duvarlarına bakan bıyıkları yeni terlemiş delikanlıyım, kah annesi kanser babası verem kız kardeşi motor olup da ev geçindirmeye çalışan Emrah'ım, kah..ımm...buraya örnek bulamadım.Kah Lilith'im işte.
     Onu bunu bırak da ev geçindirmek cidden zor işmiş ya, lan iki poşet birşey alıyorsun marketten bir bakıyorsun 50 lira tutmuş.Daha faturaları var kirası var osu busu var atamızdan yadigar bizde ata barı var da o bile çözüm değil yani, anlayacağın durum o kadar vahim.Ama işte arkadaşlar yurdun giriş saatinden yakınıp geri dönerken sen geceye devam ettiğinde bütün acısı çıkıyor, yiğidi öldür hakkını yeme.Psikopat mısın oğlum, yiğidi niye öldüreceksin?
     Böyle kafama göre de düzenledim çohoş oldu odam kırmızı-siyah.Oh mis.Daha eksiklerim var tabi ama toparlıycaz işte(bak yine ev hanımı gibi konuşmaya başladım, şu cümlenin tam da şurasına "hayırlısıyla" desem tam ev kadını ya bi mücevher kasasını andıran hiçç güzel durmadığı halde üst üste takılmış altın bileziklerim eksik yani, onlar da olsa ev hanımıyım)Dekorasyon olayını böyle hallettim halletmesine de öldüm resmen.Duvarlarımı ben boyadım, dolabımı da.Rafları yapışkanlı mobilya kağıdıyla kapladım.Duvar kağıdı yaptım bir duvarı, gerçi bir arkadaşla beraber yaptık onu o kadar da ben yapmış sayılmam.Ama tek meziyetim vefasızlık değilmiş bunu görmüş oldum.Yemek konusunda da öyle, güya öğrenci evi ama daha taşınalı 1 ay olmadı evde 3 kere mantı pişti, ben açtım haa hazır değil yani yanlış olmasın.
     İyisi mi siz oğlunuza alın beni, bana bu Med-cezir'den hayır yok zaten.Tiramisu da yapabiliyorum zaten, mantı da açarım.Badana boya işlerine de bakarımDikişten de anlarım az çok.Geçen gün bezelye de yaptım.Aaa ama bak bir de çok güzel su kaynatırım bak bildiğin gibi değil.
     Neyse ben gidip biraz daha çikolata yiyeyim, beni özleyin anacım(bu cümleyle birlikte 90larda çocuk oldum bak yine)

4 Ekim 2010 Pazartesi

Yalnız

     Yalnızdım.Ev arkadaşımla kavga ettim, en yakın arkadaşım beni ekti, diğer yakın arkadaşımın yurdun giriş saatine yetişmesi gerekiyordu, diğer arkadaşın akraba düğününe gitmesi gerekiyordu.Bir o vardı, yanımda olmasını istediğim bir o vardı zaten o an...
     Gelmedi o da gelmedi, yorgundu ona sorarsan.Başkası çağırdığında gitmişti yine aynı gece, ama yorgundu bana.Cihangir'e gittim, çok huzurlu orası be blog.Yalnızlığımı bir orası anlardı.Oturdum, içtim, düşündüm, ağladım, içtim, üşüdüm, ağladım, içtim, ağladım, içtim, ağladım...
     Elimde bira şişeleri ses yapıyordu merdivenden inerken.Gelenler kim diye baktı herkes, ben yalnızdım.Etrafımda bana laf atan gerzekler haricinde kimse yoktu onlar bile yanıma gelip bakkaldan birşey isteyip istemediğimi sordular.Sokak köpekleri bile grup halinde geziyordu, ben yalnızdım.Alt taraftaki parka indim, bir banka oturdum.Gelen ve yer bulamayan kalabalık arkadaş grupları küfür basar gibi baktılar bana koca bankı tek başıma kapladığım için, ben yalnızdım.Çok inceydi üstüm, çok üşüdüm yanımda o olsa ya da başka biri, belki yakın oturup ısınabilirdik ama, ben yalnızdım.Yolda yanımda biri olsa bir sürü gerizekalı gelip beni rahatsız etmezdi, hele o olsa bakamazlardı bile ama, ben yalnızdım.Karnım acıktı, günlerdir yemek dahi yiyemez olmuştum baktım fastfood camlarına kampanyayı gördüm, 2 menü 9,75'ti.Belki yanımda biri olsa o kampanyadan yararlanabilirdim ama, ben yalnızdım...
     İstiklal'i defalarca yürüdüm, her seferinde başka insanlar gördüm.Kim bilir belki onlar da yalnızdı.Ama o an iliklerime kadar hissettiğim soğuktan birşey varsa, o da yalnızlıktı.